18 Mayıs 2010 Salı

Giden sevgiliye mektup..


Göğsümdeki genişçe bir alanı, şiddetli geçimsizlik nedeniyle, vahşice koparıp atmak istiyorum. Beklentisiz bir hayat yaşamak istiyorum. Her şey bana sürpriz olsun. Kafam çalışsın ama böyle şeylere çalışmasın.

"brick by brick, brick by brick... here we have a brick wall . Wall by wall.. there will be a block; and then block by block.. someday there will be cities between us.. cities, countries, continents.. and someday you even won't be in my world."

Sen ümidim kırdıkça bir tuğla daha ekliyorsun aramızda oluşan duvara. Ben farkında değildim ama bir süredir kat çıkmaktaydık belki de. Artık hiç bir şeyden emin olamıyorum. İlk 10 ayımız, hayatımda geçirdiğim en güzel zamanlardı. Her gün soran herkese "her gün bir öncekinden daha güzel" diyebiliyordum. Gerçekten de öyleydi. Böyle bir şeyin mümkün olamayacağını düşünen bu karamsar "ben"e, sevgiyi ve mutluluğu öğrettiğin için teşşekürler her şeye rağmen. Her zaman hayatımda en azından bir kere bunu yaşamış olmak istemiştim. Her şeyin en güzelini yaşattın bana o 10 ayda. Şimdi ölsem, mutlu ölürüm diye düşündüğümü bile hatırlıyorum. Her şey çok kolaydı. Çünkü gerçekten her şey çok kolaydı. Kirasını, faturasını, ıvır zıvırını bizim ödemediğimiz bir evimiz vardı. Kırk yılda gelip giden bir ablam, en az bizim kadar çılgın bir kedimiz, komagene'miz, kırmızı koltuğumuz, televizyonumuz ve filmlerimiz vardı. En büyük problemimiz akşam hangi filmi izleyeceğimizdi. Bana evden gidince problemler geldi gibi geliyordu şu ana kadar. Ama sen hiç bir zaman bu ilişkiyi ilişki olarak almadın. Evet beni sevdin. Evet bir süre sen de mutluydun. Ama en başından beri kendini tuttun. Her zaman kafanın bir köşesinde "Abi dur. Çok sarma bu kıza. Evlenmeyeceksin nasılsa, eğlen bari" dedin. Ben seni yarını düşünmeden sevdim. Ben seni geçmişimizi, geleceğimizi umursamadan sevdim. Şimdi önemliydi sadece. Sen şimdi de beni önemsememeye başladıkça kalbimin kırılan binbir parçası ufak ufak dökülmeye başladı. Ufalanan kırıkları da içime attım, bir şey söylemeye hakkım yok diye düşünerek. Kendi kendimi bir kısır döngünün içine soktum. Sonunda istediğim tek şey beni sevmendi, benimle olmandı. Şimdi onu da kaybettim. Ama ilk günlerde olduğu gibi kalp kırıklığımın bir kaç parçasını sana doğru atmış olmamdan pişman değilim. Beni seveceksen buna rağmen değil, bununla birlikte sevmeliydin.

Gerçekten rahatladığına inanıyorum. Ne zamandır bekliyordun, ve sonunda oldu. Umarım rahatlamışsındır. Belki de annenin ayarladığı kızlarla görüşmeye başladın bile. "biliyorsun zaten :(" diyorsun ama benim bir şey bildiğim yok. Sana hep söylediğim şey buydu zaten. Bazen küçük jestlerle belli etmeye çalışmaktansa, bir kere açık açık söylemek daha etkili olur. Bir türlü kabul ettiremedim bunu sana. Çünkü her zaman senin bildiğin doğru. Oysa ki sen bundan fazlasıydın. Ben bunu görebiliyordum. Ama sen kendin için bu küçük dünyayı seçtin. Güle güle yaşa şimdi orada.

Bu aslında giden sevgiye mektup oldu..

Gerçi şimdi düşününce, ilişkimizin başında da beni aynen böyle sinir etmişti. Ne yapmak istediğini, nereye varmak istediğini bir türlü anlamamıştım. Barbaros Bulvarı'nın başında kendi kendime çığlık çığlığa bağırıp amcanın birinden azar işitmiştim. Sonuç olarak her şey olacağına vardı. Aynen şimdi olacağı gibi. Belki de iyi şeylerin gelişi sancılı oluyordur.

Ben tam burada içimdekileri dökerken aynı zamanda o feybukunda geçen aylarda vefat eden babaannesinin fotoğrafını koymuş. Birden kötü hissettim kendimi. Her şey çok boş gözüktü. Ben neredeyim, o nerede.. Arayıp iyi misin diye sormak istedim ama benim gecenin bir yarısı onu arayabilme ayrıcalığım kaldırıldı. Dişimi sıkıp yoluma devam etmem lazım. Ve belki de teknolojiden biraz uzaklaşmam..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder