3 Haziran 2010 Perşembe

Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek..

1 miligramlık ümide bel bağlamaya halihazırda bekleyen ben, hiç böyle olacağımı sanmazdım. Bitti gitti.. gidene güle güle türünden olduğumu sanıyordum. Tabii bi şey yaşamamışken afra tafra yapmak kolay. Sen gel bunları da kalbine anlat. Yeniden yaşama şansının kapısı aralanmaya müsait, cereyandan belki bi gıdım bizim de payımıza düşer diye bekliyorum. Offf.. Ne dediğimi ben de bilmiyorum.

2 hafta evvel çarşamba, en son yazımdan 1 gün sonra orada söylediklerimin çoğunu yalancı çıkartarak, "ben malımı harbi iyi tanıyormuşum" dedirterek iş çıkışı aradı ve eve geleyim fotoğraf makinesini senden alayım dedi. Tabii aklımdan geçen binlerce, milyonarca şeyin en göze batanı "benimle oturup konuşmak istemiyor demekki ki eve geliyor, alıp makineyi gidecek". Ama korktuğum başıma gelmedi. En büyük korkum olur da karşılaşırsak bana sevgili gözüyle bakmayacak olmasıydı. O yüzden ne kadar özleminden ölüyor da olsam görmek istemiyordum. Veee... beklenen an geldi. Camda motorunu görmek için beklerken motorun sesi duyuldu ve az sonra bunu kendisi takip etti. Kalbim deli gibi çarpma başladı ama kendimi o arayana kadar ayakkabılarımı giymemeye ikna edebildim. Sakinleşmeliydim.. hem de bir an önce.. Yavaş yavaş ayakkabılarımı giydim, üstüme bir hırka aldım, son derece yavaş adımlarla kapıdan çıktım, 5 hafta önce beni bırakmış olduğu ve halen eve girerken orada tekrar belirmesini düşlediğim merdivenlerin altına doğru inmeye başladım, derin bir nefes aldım.. ve karşımdaydı. O da ne yapacağını bilemiyordu. Yanına gittim. Sımsıkı sarıldı. Belli ki öpmekte tereddüt ediyordu benim ne tepki vereceğimi bilemediği için ve ben öptüm. Sarıldı, kokladı, öptü, öptü.. özlemiş beni.. belli. T-shirt'ünü verdim geri, ayrıldığımızda dolabın arkalarına tıkıp, yanlışlıkla görünce bütün midemi ve bünyemi alt üst eden t-shirtü.. gerçekten onun parçası olan, benim olmayan t-shirtü. Geri vermeliydim, evet. Aklıma hiç gelmeyecek şey Ezgi'den geldi. Eğer bende kalmasını söylerse "geri gelmeyeceksen kalmasın" dememi tembihledi ve aynen dediğini uyguladım. Lafın koyduğunu görür gibi oldum ama t-shirt'ü almasıyla göt olan ben oldum. Giderken Ermeni bir kızla evlenmezse beni aramasını söylediğim nüktemle aynen bana geri dönüş yaptı ve "aynı yerden 2. kez gidişini izleyeceğime inanamıyorum" diyerek aynı yerden 2. kez gidişini izledim.

Bunun etkileri artçı olarak geldi. Çarşamba, perşembe sadece onu gördüğüm için mutluydum. Bir de tabii onun da beni özlediği için. Cuma içim kararmaya başladı ve cumartesi en alakasız yerde patladım. Asıl nedeni alakasız nedeniyle çoook alakasız olan ve bir kaç gün gecikmiş gözyaşlarımı kurutmak bayağı zamanımı aldı. Bunun üzerine kendimi toparlamanın tek yolu iş bulmak fikrinden hareketle gönderdiğim CVlerin birine geri dönülmesiyle salı görüşmeye geldim, çarşamba okulla ilişkili son dersimi verdim ve perşembe işe başladım. Bugün tam 1 haftam doldu.

Ofis Taksim'de. Sağımda Almızo, solumda Ezgi, ortada ben.. buluşmak kolay oluyor. Pazartesi de tam metroya doğru yönelirken Ezgi aradı hadi gel diye. Taa Kasımpaşa'ya indim. Arada okuldan bir tanıdıkla konuştum 5 dakika onunla muhabbet, Ezgi ofise geri dönmüş, ofiste bir tolet molası, arkadaşlarıyla tanışma, ve geri dönerken ağır çekimde motorunda Arda'yı görmem.. Önce kask ve içinde gözlükleri ve o güzel yüzü, sonra motoru, sonra da plaksı doğruladı bu ağır çekimde ilerleyen görünütüyü. Ve bu zincirleme reaksiyon başlattı farketmeden.. bugün de devam eden. Dün sabah 2008 doğumgününde evde projeyle cebelleşirken tam 12de kapımda pastayla belirdiği fotoğrafları buldum alakasız bir dosyanın içinde. Öyle bir iç çekmişim ki patron üstüne alındı, o kadar yani.. Gerçekten mutluyuz.. Bunun üstüne tanışmamızın hatta çıkmamaya başlamamızın vesilesi Ayça feysbukundan özledimm mesajları atarken " doğumgünüme geliyorsunuz değil mi?" yazınca burda 2. çoğul şahıs beni aniden korkuttu ve bunu fysbukunda yapamayacağıma karar verip aradım. Anlatırken yine bir hüngür şakır.. Ne zaman ağlayacak daha fazla göz yaşım kalmadığını düşünsem, yenileri peşi sıra geliyorlar. Ayça işte bu eşeğin aklına karpuz kabuğu düşüren. Eşek ben, karpuz kabuğu da Arda tabii ki.. Tutturdu yok, ben onun daha önceki kaç sevgilisinde yanındaydım. Bunun sebebi bu olamaz, seni de seviyor bariz.. başka bir şey var.. ben bir konuşayım. Ne kadar aksine ikna etmeye, artık umut olmadığını anlatmaya çalışsam da boşuna. Sen bir dur ben konuşayım sana döneceğim diyor bir de. Ne diyeceğini hiç bilmiyorum, bilmek istediğimden emin olup olmadığımı dahi bilmiyorum.

Deli gibi feysbukuna bakıyorum, faal feysbuku hayatı bir duraklama dönemine girmiş. MySpace'ine baktım bugün 21 Mayıs'ta yazmış en son.. Durumu Bekar. Harika değil mi? Ne çabuk alışmış. Haa.. bu arada.. Ayça'nın Arda'yla 2-3 hafta önce karşılaştığını ve Arda'nın Beşiktaş Meydanı'nda kayıyor olduğunu ve aşırı mutlu gözüktüğüü söylemiş miydim? ve benden hiç bahsetmediğini..?

Bi de, bi de.. fotoğraf makinesini her elime aldığımda ağlıyorum diye bırakmış olduğum fotoğraf dersinden C'yle geçtiğimi..?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder