9 Temmuz 2010 Cuma

Artı Eksi Listesi..


Evet, Ardamı özlüyorum. Hem de çok. Şu anki hormonel dengesizliğimin buna katkısı da bol elbet ama asıl sebepleri şunlar:


Kokusunu özlüyorum
Bana dokunuşunu özlüyorum
Öpüşünü özlüyorum
Sarılışını özlüyorum
Gülünce aradan çıkan o küçük dişini özlüyorum
Küçük kulaklarını katlamayı, kafasını “küçük kafalı” diye sevmeyi özlüyorum
Motoruyla beni gezdirmesini özlüyorum
Her şeyi yapabilecekmişim gibi hissettirmesini, beni benden iyi bilmesini özlüyorum
Merdivenlerden çıkarken ayakkabılarının çıkardı lastik sesini özlüyorum
Motorunun yaklaştığını duyunca kalbimin deli gibi çarpmasını özlüyorum
Ona bir çıt daha iyi gözükmek için kendi çapımda verdiğim küçük çabaları özlüyorum
Çılgın sevişmelerimizi özlüyorum
Teninden aldığım elektriği özlüyorum
Beraber film izleyip, çekirdek çıtlamamızı özlüyorum.
Onu paten kayarken izlemeyi özlüyorum
Kendimi özel hissettirişini özlüyorum
Beraber rahat vakit geçirmeyi özlüyorum
Saçma sapan şeylere gülüşlerimiz özlüyorum
Kediyi beraber çıldırtmamızı özlüyorum
Gece yarısı hazır makarnayı suya atarak ona yaptığım yemeği afiyetle yemesini izlemeyi özlüyorum
Konuşacak bir şeylerimizin oluşunu özlüyorum
Akşam konuşacağımızı bilerek kafamda bütün günü ona anlatacak şekilde derlemeyi özlüyorum.
Onunla umarsızca para derdimiz olmadan beraber yaşamayı özlüyorum.
Boş günlerinde bütün günü beraber el ele, koyun koyuna geçirişimizi özlüyorum
Onsuz bir gelecek düşünemeyişimi özlüyorum. Hala pek düşünemiyorum aslında, o yüzden geleceğe bakmıyorum pek.
Nerede kiminle ne yaptığını bilmeden %100 ona güvenip kendimi ona bırakabilmeyi özlüyorum.
Zor kararlarımda yanımda olup mantığın sesi olmasını özlüyorum. Ne kadar daha sonra duygusal özlemini itiraf etmiş olsa da.
İlişkimizin başındaki “biz”i özlüyorum. Ben de, o da çok değişmişiz fiziksel olarak, ;Ruhsal olarak da çöküşe geçmişiz.
Ortaköy’deki halimizi özlüyorum. Dışarısı yıprattı bizi. Ve bu çöküşe hazırladı.
Bunların hepsinin farkında olup yine de bunları yaşadığım için şanslı sayıyorum kendimi. 3 ay boyunca her gün özlemini duyduğum birini bana verdiği için, yokluğunu hissettiğim bir ilişkiyi bana yaşattığı için, her şeyin ilkini bu kadar güzel biriyle, bu kadar güzel şekilde paylaşabildiğim için “evren” teşekkür ediyorum. Şükürler olsun Arda’yı bana verdiği için. Eminim almasında da daha büyük bir “ilahi müdahale” vardır. Belki de bir zaman sonra geri verecektir



Tabii her şey güllük gülistanlık değildi. Tozpembe gözlüklerle de bakmıyorum olaya. Hatırlıyorum:



Beni ne kadar sevmiş olsa da o en başından bu ilişkiye “eğlencelik” gözüyle baktı
İlk zamanlar kendimi inanılmaz özel hissettirmesine rağmen, son zamanlarda “erkek arkadaşlarım yanında seni aramak istemiyorum” a döndü olay.
Benim ona ihtiyaç duyduğum kadar hiç bir zaman o bana ihtiyaç duymadı.
Ailesine karşı gelecek gücün onda var olmasına rağmen, bu gücü benim için savaşmakta kendinde bulamadı. Gerçi burada dürüst olmak gerekirse sanırım ben de kendimde bulamadım.
Oturup kalkmasını, biraz şık olmasını, kaliteli ortamlarda nasıl davranılacağını bilemedi, bilemezdi zaten ama öğrenirdi.
Ben o her çağırdığında gittim, ama o her çağırdığımda gelmedi.
Onun beni benim onu özlediğim kadar özlediğini zannetmiyorum
Duygularını bir türlü ifade etmedi hiç, bütün ilişkiyi “içinde yaşadı” o. Özellikle söylemiş olamama rağmen bir çiçek almadı bana
Beni benden fazla düşündüğünden doğum günümü piç etti. Hiç bu kadar kötü bir doğum günü geçirmemiştim. Ama yılbaşında telafi etti gerçekten bunu da.
Beni bırakabilmiş olmasından nefret ediyorum. Mantığın ikimiz için de bir yerde duyguların önüne geçebilmiş olabilmesinden nefret ediyorum. İşte tam burada o iğrenç “demek ki yeterince sevmemişiz birbirimizi” durumu geliyor. Çünkü tamam ben daha bir çıt çok savaştım belki ama ben de oluruna bıraktım en sonunda.
Daha ayrılmadan onun bu ilişkiye kendini sırf bu yüzden tam vermediğini biliyordum. Ve bundan nefret ediyorum. Ben başından beri aynı başladım, o da aynı başladı belki ama aynı sayfada değildik herhalde.
Yaklaşık 3 ay geçiş olmasına rağmen her motor sesine dönüp bakıyor olmamdan nefret ediyorum
Bu ilişkiyi kafamda bitirmeye hala hazır olmayışımdan nefret ediyorum.
Onun benim istediğim adam olamamasından nefret ediyorum.
Beraber bir tatil yapamamış olmamızdan nefret ediyorum. Ama imkânımız olsa da yapamazdık fazla atletik o benim tatilim için. Gerçi her zaman “Uludağ”ımız olacak.
Uludağ’da telesiyejde bana dönüp “Biz de adammışız be Etik!” dedikten 1 ay sonra benim onun için daha güzel planlarım varken kendini o hayalini kurduğu küçük kutuya hapsetmesinden nefret ediyorum.
Ortaköy’den sonra dışarıda sudan çıkmış iki balık olarak bir oraya bir oraya salınmış olmamızdan nefret ediyorum. Bir türlü ne yapmak istediğine karar veremeyip ben onu 5 saat oturup beklemişken benimle sadece 1 saat oturmuş olmasından nefret ediyorum.
Onun da ilklerini benimle yaşamış olduğunu çat pat biliyor olmama rağmen bana bunu hissettirmemiş olmasından nefret ediyorum.
Her gözümü kapattığımda, hatta kapatmadığımda onu görmekten nefret ediyorum.
Bir küçük sözle beni geri kazanabilecek olmasından ve bunu yapmayacağını bilmekten nefret ediyorum.
Her gittiğim yerde onun görmek istemekten, aslında görmememin daha iyi olacağını bilmekten ve en sonunda onu görmeyince üzülmekten nefret ediyorum.
Aklımda başkalarıyla yeni, bir ilişki kurduğu ve ya kuracağı gerçeğiyle boğuşmaktan nefret ediyorum.

Eskiden anlamsız gelen bütün şarkıların benim için yazılmışlar gibi gelip gözüme yaşlar doldurmasından nefret ediyorum.
Beni “iki” kere gözümde yaşla terk ettiği merdivenlerin başına her geldiğimde ağlamaya başlamaktan nefret ediyorum.
Beşiktaş’tan her geçtiğimde kalbimim küt küt atmasından ve seni orada göremeyince yaşadığım hayal kırıklığı ve hüzünden nefret ediyorum.
Seni özlüyor olmaktan, benim yerime yalnızlığı seçmiş olmandan nefret ediyorum.
Beni aramama gücünü kendinde bulabilmenden nefret ediyorum.



Sensizlikten nefret ediyorum...

4 Temmuz 2010 Pazar

Ardaaaaaa!!!!!!!

Hadi gel arttık yeterrr!!!!!

Bana yetmediği gibi sana da yetmesin istiyorum! Benim aradığım gibi sen de beni ara istiyorum! Yokluğumun farkında ol varlığuımı iste istiyorum!

Çok mu şey istiyorum?!?!

Yeter bence bu kadar.. Artık yen korkularını da hayatı yaşayalım biraz..

18 Haziran 2010 Cuma

"Aşk"ın Laneti

Tek başıma kalmaya mahkumum sanki. Ben çıkmak, içmek, ucundan biraz dağıtmak istedikçe sanki evren ilahi müdahalesine başka bir açıdan devam ederek beni benle başbaşa bırakıyor. Benim bütün ayrılıklarında yanında olduğum ablamın, tam biz Arda'yla ayrıldığının muhtemelen eveleneceği yeni sevgilisiyle çıkmaya başlaması, iyi arkadaşım dediğim Arda'nın hiç gözünün tutmadığı ve ayrılacağımız gün, ayrılacağımızdan Arda'dan önce haberi olan Seçil'in iyi gün dostu çıkması ve özellikle "bak, 2 senedir hayatım Arda'dan ibaret, beni yalnız bırakmamalısın bundan sonra bi süre" dememe rağmen bir kere arayıp nasılsın diye sormaması, çıkıp içme ve bilimum herşeyi yapma arkadaşım Zeynep'in diploma projesi nedeniyle kendini evine kapatması, Ezgi'nin Evren yok diye kendini gece hayatından uzaklaştırmış olması.. Hepsi toplandı ve farketmeden bana karşı bir komplo kurdular sanki.

Arda'dan ayrılalı tam tamına 2 ay 6 gün oldu. Yüzünü göreli ve sesini duyalı 1 ay 2 gün. Artık geçmesi lazım biliyorum. Onda geçti. Aslında bunun bi kısas olmaması lazım onu da biliyorum. Kendi kendime kendi sürecimi yaşayacağım onu da biliyorum. Ama dayanamasın istiyorum. Geri gelsin istiyorum. Bir yandan da hiç bir şey istemiyorum. Geleceğe bakmak istiyorum. Ben bir dönüm noktasındayken, hayatı tıkanmış biriyle kendiminkini de tıkama tehlikesini göze almak istemiyorum. Beni yükseltecek biri istiyorum. "Mutlu olduğumu sanmışım." dedirtecek birini istiyorum.

Konuya şuradan geldik aslında. Bu süreçte tek alkol alımım annemle oldu. Gece çıkmam olmadı bile. Sanki bir güç zorla beni evde oturtuyor. Düşünmekten de sıkıldığım ve artık bunaldığım için uyuyorum. Artık saat 10 dedin mi gözlerim kapanıyor. Koyuyorum Simpsons'ı.. benden güzeli yok. Tabii her akşam aynı şeyi yapamaya başlayınca bir depresyon durumunun eşiğinde belki de tam ortasında olduğunuzu farketmeden duramıyorsunuz.

Çıkmak istiyorum ben. Sosyal olmak. Gezmek görmek, eğlenmek, içmek, yeni arkadaşlar edinmek, özlenmek, sevilmek.. Çok tabii istekler değil mi bunlar? O kadar da zor olmamalı..



9 Haziran 2010 Çarşamba

Beni Hatırla..


"Unutma beni.. unutama beni" şarkıları daha mart ayında çalarkene içim bir cız edip Arda'ya armağan ediyordum bu şarkıyı daha ayrılmadan. "ben nasıl ki unutmadım, sen de umutma beni.. unutama beni.." Şimdi ise tek mantıklı gelen şarkı " şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler, şimdi bana seninle bir ömür vaad etseler, şimdi bana yeniden ister misin deseler, tek bir söz bile söylemeye hakkım yok..."

Aslı o da değil aslında ama neyse...

Son olan olaylar şöyle.. Doğumgününde "Doğumgünün kutlu olsun. Nice senelere.." mesajımı haklı olarak soğuk bulan bir kaç arkadaşın yorumu üzre yüzbin kişiye sorup tatmin edici bir cevap alamayıp en güzel tepkinin Ezgi'den gelen "bir balkona çık, hava al, ne yapmak istediğine kendin karar ver" demesiyle balkona çıktım. "iyiki dogmuşsun Ardam. Keşke yanımda olsaydın" yazdım ve durdum. O sırada Reyhan'ın feysbukuna yazıdığı "Sevdiğin şeyi serbest bırak. Eğer seninse geri dönecektir" yorumunu düşünüp "keşke"lere hiç girmesem daha mı iyi acaba diye düşünüp, 3 haftadır tırrnağımda olan ojeyi soymaya koyulmuşken birden bire "gönder"e bastığımı farketttim ve ardından tek gördüğüm "iletildi: Arda" oldu.
Yağan yağmurdan ıslanan götümdeki eşofmanı değiştirmekten döndüğümde telefonumda basit tek bir cevap vardı "saol etim iyiki doğmuşum ki seni tanımışım"

Üstüne ne kadar "Seni seviyorum. Geri dön!" demek istesem de, hiç birinin sonunun şimdikinden farklı olmayacak olsılıkları düşünerek vaz geçtim. Yeniden balkona çıktım. Mesjı yazdım. Elimi telefonun üzerinde oynaştırdım. Ama hayır. Olmadı. Yapamadım. Onu halen sevidiğimi zaten biliyor olması lazımdı. Başka alakasız bie arkadaşımın dikkatimi çekmeye çalıştığı üzere, çok sonra farkettiğim ise "keşke yanımda olsan"a aslında bir karşılık almamış olmamdı.

Bu resim de beni ilk ağlattığı akşamdan. Oturup hayatımda ilk defa tavuklu pilav yapmıştım. Sırf onun için. Son anda arayıp babasının eve çağırdığını gelemeyeceği söylemesiydi. Dayanamayıp deli gibi ağlamıştım. Sonuçta ben onun içn bu kadar uğraşmıstım. O da sesimden bunu anlayıp kalkıp gelmişti yanıma. En büyük problemim buydu o zamanlar..

7 Haziran 2010 Pazartesi

Doğumgünüsü..

Aylar öncesinden planlamıştım ben ne yapacağımızı o gün.. Sana da anlatmıs mıydım?

Beyaz bi gomlek alacaktım ona. 2 yılda giydiğini gördüğüm tek gömlek, çıkmaya başladığımız günün ertesi beni etkilemek için giydiği o ekose gömlekti. Reyna'ya Blackk'e bir yere götürecektim onu. Önce baş başa yemek yiyecektik sonra herkesler gelecekti, içecektik eğlenecektik.. Hiç gitmemiş o oralara. Uludağ'dan sonra onun için bunu da yapabilmiş olmak istiyordum. Uludağa'a yanıma günü birlik geldiğinizde "Biz de adammışız be Etiş!" demesi çok dokunmuştu bana. Bir yandan onu sevip sarmalamak, bir yandan da bu içinde yaşadığı küçük kutudan çekip kurtarmak istiyordum onu. Ayrıldığımız gece de söyledim kısa olarak "doğum gününü bile planlamıştım." diye ama hatırlamıyordur büyük ihtimalle. Aklına benim gelip gelmediğim bile meçhul..

Şimdi yarın doğum günü.Feysbukunda uyarısını gördükçe, bugünün tarihini bir yerlere yazmak zorunda kaldıkça içim bir cız ediyor, gözlerim doluyor. Gözlerimi dolduran onun yanında olamayacak olmam, bir mesaj atmak için bile bütün haftadır düşünüyor olmam, onun hayatına aynen devam edip benim hayatımda dramatik değişiklikler olmasına rağmen, hayatıma devam edememem. Nefret ediyorum :'(

Mesaj şu olacak: "İyi ki doğdun. Nice senelere" Daha fazlasını yapabileceğimi zannetmiyorum. Kalbim artık kaldırmıyor.

3 Haziran 2010 Perşembe

Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek..

1 miligramlık ümide bel bağlamaya halihazırda bekleyen ben, hiç böyle olacağımı sanmazdım. Bitti gitti.. gidene güle güle türünden olduğumu sanıyordum. Tabii bi şey yaşamamışken afra tafra yapmak kolay. Sen gel bunları da kalbine anlat. Yeniden yaşama şansının kapısı aralanmaya müsait, cereyandan belki bi gıdım bizim de payımıza düşer diye bekliyorum. Offf.. Ne dediğimi ben de bilmiyorum.

2 hafta evvel çarşamba, en son yazımdan 1 gün sonra orada söylediklerimin çoğunu yalancı çıkartarak, "ben malımı harbi iyi tanıyormuşum" dedirterek iş çıkışı aradı ve eve geleyim fotoğraf makinesini senden alayım dedi. Tabii aklımdan geçen binlerce, milyonarca şeyin en göze batanı "benimle oturup konuşmak istemiyor demekki ki eve geliyor, alıp makineyi gidecek". Ama korktuğum başıma gelmedi. En büyük korkum olur da karşılaşırsak bana sevgili gözüyle bakmayacak olmasıydı. O yüzden ne kadar özleminden ölüyor da olsam görmek istemiyordum. Veee... beklenen an geldi. Camda motorunu görmek için beklerken motorun sesi duyuldu ve az sonra bunu kendisi takip etti. Kalbim deli gibi çarpma başladı ama kendimi o arayana kadar ayakkabılarımı giymemeye ikna edebildim. Sakinleşmeliydim.. hem de bir an önce.. Yavaş yavaş ayakkabılarımı giydim, üstüme bir hırka aldım, son derece yavaş adımlarla kapıdan çıktım, 5 hafta önce beni bırakmış olduğu ve halen eve girerken orada tekrar belirmesini düşlediğim merdivenlerin altına doğru inmeye başladım, derin bir nefes aldım.. ve karşımdaydı. O da ne yapacağını bilemiyordu. Yanına gittim. Sımsıkı sarıldı. Belli ki öpmekte tereddüt ediyordu benim ne tepki vereceğimi bilemediği için ve ben öptüm. Sarıldı, kokladı, öptü, öptü.. özlemiş beni.. belli. T-shirt'ünü verdim geri, ayrıldığımızda dolabın arkalarına tıkıp, yanlışlıkla görünce bütün midemi ve bünyemi alt üst eden t-shirtü.. gerçekten onun parçası olan, benim olmayan t-shirtü. Geri vermeliydim, evet. Aklıma hiç gelmeyecek şey Ezgi'den geldi. Eğer bende kalmasını söylerse "geri gelmeyeceksen kalmasın" dememi tembihledi ve aynen dediğini uyguladım. Lafın koyduğunu görür gibi oldum ama t-shirt'ü almasıyla göt olan ben oldum. Giderken Ermeni bir kızla evlenmezse beni aramasını söylediğim nüktemle aynen bana geri dönüş yaptı ve "aynı yerden 2. kez gidişini izleyeceğime inanamıyorum" diyerek aynı yerden 2. kez gidişini izledim.

Bunun etkileri artçı olarak geldi. Çarşamba, perşembe sadece onu gördüğüm için mutluydum. Bir de tabii onun da beni özlediği için. Cuma içim kararmaya başladı ve cumartesi en alakasız yerde patladım. Asıl nedeni alakasız nedeniyle çoook alakasız olan ve bir kaç gün gecikmiş gözyaşlarımı kurutmak bayağı zamanımı aldı. Bunun üzerine kendimi toparlamanın tek yolu iş bulmak fikrinden hareketle gönderdiğim CVlerin birine geri dönülmesiyle salı görüşmeye geldim, çarşamba okulla ilişkili son dersimi verdim ve perşembe işe başladım. Bugün tam 1 haftam doldu.

Ofis Taksim'de. Sağımda Almızo, solumda Ezgi, ortada ben.. buluşmak kolay oluyor. Pazartesi de tam metroya doğru yönelirken Ezgi aradı hadi gel diye. Taa Kasımpaşa'ya indim. Arada okuldan bir tanıdıkla konuştum 5 dakika onunla muhabbet, Ezgi ofise geri dönmüş, ofiste bir tolet molası, arkadaşlarıyla tanışma, ve geri dönerken ağır çekimde motorunda Arda'yı görmem.. Önce kask ve içinde gözlükleri ve o güzel yüzü, sonra motoru, sonra da plaksı doğruladı bu ağır çekimde ilerleyen görünütüyü. Ve bu zincirleme reaksiyon başlattı farketmeden.. bugün de devam eden. Dün sabah 2008 doğumgününde evde projeyle cebelleşirken tam 12de kapımda pastayla belirdiği fotoğrafları buldum alakasız bir dosyanın içinde. Öyle bir iç çekmişim ki patron üstüne alındı, o kadar yani.. Gerçekten mutluyuz.. Bunun üstüne tanışmamızın hatta çıkmamaya başlamamızın vesilesi Ayça feysbukundan özledimm mesajları atarken " doğumgünüme geliyorsunuz değil mi?" yazınca burda 2. çoğul şahıs beni aniden korkuttu ve bunu fysbukunda yapamayacağıma karar verip aradım. Anlatırken yine bir hüngür şakır.. Ne zaman ağlayacak daha fazla göz yaşım kalmadığını düşünsem, yenileri peşi sıra geliyorlar. Ayça işte bu eşeğin aklına karpuz kabuğu düşüren. Eşek ben, karpuz kabuğu da Arda tabii ki.. Tutturdu yok, ben onun daha önceki kaç sevgilisinde yanındaydım. Bunun sebebi bu olamaz, seni de seviyor bariz.. başka bir şey var.. ben bir konuşayım. Ne kadar aksine ikna etmeye, artık umut olmadığını anlatmaya çalışsam da boşuna. Sen bir dur ben konuşayım sana döneceğim diyor bir de. Ne diyeceğini hiç bilmiyorum, bilmek istediğimden emin olup olmadığımı dahi bilmiyorum.

Deli gibi feysbukuna bakıyorum, faal feysbuku hayatı bir duraklama dönemine girmiş. MySpace'ine baktım bugün 21 Mayıs'ta yazmış en son.. Durumu Bekar. Harika değil mi? Ne çabuk alışmış. Haa.. bu arada.. Ayça'nın Arda'yla 2-3 hafta önce karşılaştığını ve Arda'nın Beşiktaş Meydanı'nda kayıyor olduğunu ve aşırı mutlu gözüktüğüü söylemiş miydim? ve benden hiç bahsetmediğini..?

Bi de, bi de.. fotoğraf makinesini her elime aldığımda ağlıyorum diye bırakmış olduğum fotoğraf dersinden C'yle geçtiğimi..?

18 Mayıs 2010 Salı

Giden sevgiliye mektup..


Göğsümdeki genişçe bir alanı, şiddetli geçimsizlik nedeniyle, vahşice koparıp atmak istiyorum. Beklentisiz bir hayat yaşamak istiyorum. Her şey bana sürpriz olsun. Kafam çalışsın ama böyle şeylere çalışmasın.

"brick by brick, brick by brick... here we have a brick wall . Wall by wall.. there will be a block; and then block by block.. someday there will be cities between us.. cities, countries, continents.. and someday you even won't be in my world."

Sen ümidim kırdıkça bir tuğla daha ekliyorsun aramızda oluşan duvara. Ben farkında değildim ama bir süredir kat çıkmaktaydık belki de. Artık hiç bir şeyden emin olamıyorum. İlk 10 ayımız, hayatımda geçirdiğim en güzel zamanlardı. Her gün soran herkese "her gün bir öncekinden daha güzel" diyebiliyordum. Gerçekten de öyleydi. Böyle bir şeyin mümkün olamayacağını düşünen bu karamsar "ben"e, sevgiyi ve mutluluğu öğrettiğin için teşşekürler her şeye rağmen. Her zaman hayatımda en azından bir kere bunu yaşamış olmak istemiştim. Her şeyin en güzelini yaşattın bana o 10 ayda. Şimdi ölsem, mutlu ölürüm diye düşündüğümü bile hatırlıyorum. Her şey çok kolaydı. Çünkü gerçekten her şey çok kolaydı. Kirasını, faturasını, ıvır zıvırını bizim ödemediğimiz bir evimiz vardı. Kırk yılda gelip giden bir ablam, en az bizim kadar çılgın bir kedimiz, komagene'miz, kırmızı koltuğumuz, televizyonumuz ve filmlerimiz vardı. En büyük problemimiz akşam hangi filmi izleyeceğimizdi. Bana evden gidince problemler geldi gibi geliyordu şu ana kadar. Ama sen hiç bir zaman bu ilişkiyi ilişki olarak almadın. Evet beni sevdin. Evet bir süre sen de mutluydun. Ama en başından beri kendini tuttun. Her zaman kafanın bir köşesinde "Abi dur. Çok sarma bu kıza. Evlenmeyeceksin nasılsa, eğlen bari" dedin. Ben seni yarını düşünmeden sevdim. Ben seni geçmişimizi, geleceğimizi umursamadan sevdim. Şimdi önemliydi sadece. Sen şimdi de beni önemsememeye başladıkça kalbimin kırılan binbir parçası ufak ufak dökülmeye başladı. Ufalanan kırıkları da içime attım, bir şey söylemeye hakkım yok diye düşünerek. Kendi kendimi bir kısır döngünün içine soktum. Sonunda istediğim tek şey beni sevmendi, benimle olmandı. Şimdi onu da kaybettim. Ama ilk günlerde olduğu gibi kalp kırıklığımın bir kaç parçasını sana doğru atmış olmamdan pişman değilim. Beni seveceksen buna rağmen değil, bununla birlikte sevmeliydin.

Gerçekten rahatladığına inanıyorum. Ne zamandır bekliyordun, ve sonunda oldu. Umarım rahatlamışsındır. Belki de annenin ayarladığı kızlarla görüşmeye başladın bile. "biliyorsun zaten :(" diyorsun ama benim bir şey bildiğim yok. Sana hep söylediğim şey buydu zaten. Bazen küçük jestlerle belli etmeye çalışmaktansa, bir kere açık açık söylemek daha etkili olur. Bir türlü kabul ettiremedim bunu sana. Çünkü her zaman senin bildiğin doğru. Oysa ki sen bundan fazlasıydın. Ben bunu görebiliyordum. Ama sen kendin için bu küçük dünyayı seçtin. Güle güle yaşa şimdi orada.

Bu aslında giden sevgiye mektup oldu..

Gerçi şimdi düşününce, ilişkimizin başında da beni aynen böyle sinir etmişti. Ne yapmak istediğini, nereye varmak istediğini bir türlü anlamamıştım. Barbaros Bulvarı'nın başında kendi kendime çığlık çığlığa bağırıp amcanın birinden azar işitmiştim. Sonuç olarak her şey olacağına vardı. Aynen şimdi olacağı gibi. Belki de iyi şeylerin gelişi sancılı oluyordur.

Ben tam burada içimdekileri dökerken aynı zamanda o feybukunda geçen aylarda vefat eden babaannesinin fotoğrafını koymuş. Birden kötü hissettim kendimi. Her şey çok boş gözüktü. Ben neredeyim, o nerede.. Arayıp iyi misin diye sormak istedim ama benim gecenin bir yarısı onu arayabilme ayrıcalığım kaldırıldı. Dişimi sıkıp yoluma devam etmem lazım. Ve belki de teknolojiden biraz uzaklaşmam..