18 Haziran 2010 Cuma

"Aşk"ın Laneti

Tek başıma kalmaya mahkumum sanki. Ben çıkmak, içmek, ucundan biraz dağıtmak istedikçe sanki evren ilahi müdahalesine başka bir açıdan devam ederek beni benle başbaşa bırakıyor. Benim bütün ayrılıklarında yanında olduğum ablamın, tam biz Arda'yla ayrıldığının muhtemelen eveleneceği yeni sevgilisiyle çıkmaya başlaması, iyi arkadaşım dediğim Arda'nın hiç gözünün tutmadığı ve ayrılacağımız gün, ayrılacağımızdan Arda'dan önce haberi olan Seçil'in iyi gün dostu çıkması ve özellikle "bak, 2 senedir hayatım Arda'dan ibaret, beni yalnız bırakmamalısın bundan sonra bi süre" dememe rağmen bir kere arayıp nasılsın diye sormaması, çıkıp içme ve bilimum herşeyi yapma arkadaşım Zeynep'in diploma projesi nedeniyle kendini evine kapatması, Ezgi'nin Evren yok diye kendini gece hayatından uzaklaştırmış olması.. Hepsi toplandı ve farketmeden bana karşı bir komplo kurdular sanki.

Arda'dan ayrılalı tam tamına 2 ay 6 gün oldu. Yüzünü göreli ve sesini duyalı 1 ay 2 gün. Artık geçmesi lazım biliyorum. Onda geçti. Aslında bunun bi kısas olmaması lazım onu da biliyorum. Kendi kendime kendi sürecimi yaşayacağım onu da biliyorum. Ama dayanamasın istiyorum. Geri gelsin istiyorum. Bir yandan da hiç bir şey istemiyorum. Geleceğe bakmak istiyorum. Ben bir dönüm noktasındayken, hayatı tıkanmış biriyle kendiminkini de tıkama tehlikesini göze almak istemiyorum. Beni yükseltecek biri istiyorum. "Mutlu olduğumu sanmışım." dedirtecek birini istiyorum.

Konuya şuradan geldik aslında. Bu süreçte tek alkol alımım annemle oldu. Gece çıkmam olmadı bile. Sanki bir güç zorla beni evde oturtuyor. Düşünmekten de sıkıldığım ve artık bunaldığım için uyuyorum. Artık saat 10 dedin mi gözlerim kapanıyor. Koyuyorum Simpsons'ı.. benden güzeli yok. Tabii her akşam aynı şeyi yapamaya başlayınca bir depresyon durumunun eşiğinde belki de tam ortasında olduğunuzu farketmeden duramıyorsunuz.

Çıkmak istiyorum ben. Sosyal olmak. Gezmek görmek, eğlenmek, içmek, yeni arkadaşlar edinmek, özlenmek, sevilmek.. Çok tabii istekler değil mi bunlar? O kadar da zor olmamalı..



9 Haziran 2010 Çarşamba

Beni Hatırla..


"Unutma beni.. unutama beni" şarkıları daha mart ayında çalarkene içim bir cız edip Arda'ya armağan ediyordum bu şarkıyı daha ayrılmadan. "ben nasıl ki unutmadım, sen de umutma beni.. unutama beni.." Şimdi ise tek mantıklı gelen şarkı " şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler, şimdi bana seninle bir ömür vaad etseler, şimdi bana yeniden ister misin deseler, tek bir söz bile söylemeye hakkım yok..."

Aslı o da değil aslında ama neyse...

Son olan olaylar şöyle.. Doğumgününde "Doğumgünün kutlu olsun. Nice senelere.." mesajımı haklı olarak soğuk bulan bir kaç arkadaşın yorumu üzre yüzbin kişiye sorup tatmin edici bir cevap alamayıp en güzel tepkinin Ezgi'den gelen "bir balkona çık, hava al, ne yapmak istediğine kendin karar ver" demesiyle balkona çıktım. "iyiki dogmuşsun Ardam. Keşke yanımda olsaydın" yazdım ve durdum. O sırada Reyhan'ın feysbukuna yazıdığı "Sevdiğin şeyi serbest bırak. Eğer seninse geri dönecektir" yorumunu düşünüp "keşke"lere hiç girmesem daha mı iyi acaba diye düşünüp, 3 haftadır tırrnağımda olan ojeyi soymaya koyulmuşken birden bire "gönder"e bastığımı farketttim ve ardından tek gördüğüm "iletildi: Arda" oldu.
Yağan yağmurdan ıslanan götümdeki eşofmanı değiştirmekten döndüğümde telefonumda basit tek bir cevap vardı "saol etim iyiki doğmuşum ki seni tanımışım"

Üstüne ne kadar "Seni seviyorum. Geri dön!" demek istesem de, hiç birinin sonunun şimdikinden farklı olmayacak olsılıkları düşünerek vaz geçtim. Yeniden balkona çıktım. Mesjı yazdım. Elimi telefonun üzerinde oynaştırdım. Ama hayır. Olmadı. Yapamadım. Onu halen sevidiğimi zaten biliyor olması lazımdı. Başka alakasız bie arkadaşımın dikkatimi çekmeye çalıştığı üzere, çok sonra farkettiğim ise "keşke yanımda olsan"a aslında bir karşılık almamış olmamdı.

Bu resim de beni ilk ağlattığı akşamdan. Oturup hayatımda ilk defa tavuklu pilav yapmıştım. Sırf onun için. Son anda arayıp babasının eve çağırdığını gelemeyeceği söylemesiydi. Dayanamayıp deli gibi ağlamıştım. Sonuçta ben onun içn bu kadar uğraşmıstım. O da sesimden bunu anlayıp kalkıp gelmişti yanıma. En büyük problemim buydu o zamanlar..

7 Haziran 2010 Pazartesi

Doğumgünüsü..

Aylar öncesinden planlamıştım ben ne yapacağımızı o gün.. Sana da anlatmıs mıydım?

Beyaz bi gomlek alacaktım ona. 2 yılda giydiğini gördüğüm tek gömlek, çıkmaya başladığımız günün ertesi beni etkilemek için giydiği o ekose gömlekti. Reyna'ya Blackk'e bir yere götürecektim onu. Önce baş başa yemek yiyecektik sonra herkesler gelecekti, içecektik eğlenecektik.. Hiç gitmemiş o oralara. Uludağ'dan sonra onun için bunu da yapabilmiş olmak istiyordum. Uludağa'a yanıma günü birlik geldiğinizde "Biz de adammışız be Etiş!" demesi çok dokunmuştu bana. Bir yandan onu sevip sarmalamak, bir yandan da bu içinde yaşadığı küçük kutudan çekip kurtarmak istiyordum onu. Ayrıldığımız gece de söyledim kısa olarak "doğum gününü bile planlamıştım." diye ama hatırlamıyordur büyük ihtimalle. Aklına benim gelip gelmediğim bile meçhul..

Şimdi yarın doğum günü.Feysbukunda uyarısını gördükçe, bugünün tarihini bir yerlere yazmak zorunda kaldıkça içim bir cız ediyor, gözlerim doluyor. Gözlerimi dolduran onun yanında olamayacak olmam, bir mesaj atmak için bile bütün haftadır düşünüyor olmam, onun hayatına aynen devam edip benim hayatımda dramatik değişiklikler olmasına rağmen, hayatıma devam edememem. Nefret ediyorum :'(

Mesaj şu olacak: "İyi ki doğdun. Nice senelere" Daha fazlasını yapabileceğimi zannetmiyorum. Kalbim artık kaldırmıyor.

3 Haziran 2010 Perşembe

Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek..

1 miligramlık ümide bel bağlamaya halihazırda bekleyen ben, hiç böyle olacağımı sanmazdım. Bitti gitti.. gidene güle güle türünden olduğumu sanıyordum. Tabii bi şey yaşamamışken afra tafra yapmak kolay. Sen gel bunları da kalbine anlat. Yeniden yaşama şansının kapısı aralanmaya müsait, cereyandan belki bi gıdım bizim de payımıza düşer diye bekliyorum. Offf.. Ne dediğimi ben de bilmiyorum.

2 hafta evvel çarşamba, en son yazımdan 1 gün sonra orada söylediklerimin çoğunu yalancı çıkartarak, "ben malımı harbi iyi tanıyormuşum" dedirterek iş çıkışı aradı ve eve geleyim fotoğraf makinesini senden alayım dedi. Tabii aklımdan geçen binlerce, milyonarca şeyin en göze batanı "benimle oturup konuşmak istemiyor demekki ki eve geliyor, alıp makineyi gidecek". Ama korktuğum başıma gelmedi. En büyük korkum olur da karşılaşırsak bana sevgili gözüyle bakmayacak olmasıydı. O yüzden ne kadar özleminden ölüyor da olsam görmek istemiyordum. Veee... beklenen an geldi. Camda motorunu görmek için beklerken motorun sesi duyuldu ve az sonra bunu kendisi takip etti. Kalbim deli gibi çarpma başladı ama kendimi o arayana kadar ayakkabılarımı giymemeye ikna edebildim. Sakinleşmeliydim.. hem de bir an önce.. Yavaş yavaş ayakkabılarımı giydim, üstüme bir hırka aldım, son derece yavaş adımlarla kapıdan çıktım, 5 hafta önce beni bırakmış olduğu ve halen eve girerken orada tekrar belirmesini düşlediğim merdivenlerin altına doğru inmeye başladım, derin bir nefes aldım.. ve karşımdaydı. O da ne yapacağını bilemiyordu. Yanına gittim. Sımsıkı sarıldı. Belli ki öpmekte tereddüt ediyordu benim ne tepki vereceğimi bilemediği için ve ben öptüm. Sarıldı, kokladı, öptü, öptü.. özlemiş beni.. belli. T-shirt'ünü verdim geri, ayrıldığımızda dolabın arkalarına tıkıp, yanlışlıkla görünce bütün midemi ve bünyemi alt üst eden t-shirtü.. gerçekten onun parçası olan, benim olmayan t-shirtü. Geri vermeliydim, evet. Aklıma hiç gelmeyecek şey Ezgi'den geldi. Eğer bende kalmasını söylerse "geri gelmeyeceksen kalmasın" dememi tembihledi ve aynen dediğini uyguladım. Lafın koyduğunu görür gibi oldum ama t-shirt'ü almasıyla göt olan ben oldum. Giderken Ermeni bir kızla evlenmezse beni aramasını söylediğim nüktemle aynen bana geri dönüş yaptı ve "aynı yerden 2. kez gidişini izleyeceğime inanamıyorum" diyerek aynı yerden 2. kez gidişini izledim.

Bunun etkileri artçı olarak geldi. Çarşamba, perşembe sadece onu gördüğüm için mutluydum. Bir de tabii onun da beni özlediği için. Cuma içim kararmaya başladı ve cumartesi en alakasız yerde patladım. Asıl nedeni alakasız nedeniyle çoook alakasız olan ve bir kaç gün gecikmiş gözyaşlarımı kurutmak bayağı zamanımı aldı. Bunun üzerine kendimi toparlamanın tek yolu iş bulmak fikrinden hareketle gönderdiğim CVlerin birine geri dönülmesiyle salı görüşmeye geldim, çarşamba okulla ilişkili son dersimi verdim ve perşembe işe başladım. Bugün tam 1 haftam doldu.

Ofis Taksim'de. Sağımda Almızo, solumda Ezgi, ortada ben.. buluşmak kolay oluyor. Pazartesi de tam metroya doğru yönelirken Ezgi aradı hadi gel diye. Taa Kasımpaşa'ya indim. Arada okuldan bir tanıdıkla konuştum 5 dakika onunla muhabbet, Ezgi ofise geri dönmüş, ofiste bir tolet molası, arkadaşlarıyla tanışma, ve geri dönerken ağır çekimde motorunda Arda'yı görmem.. Önce kask ve içinde gözlükleri ve o güzel yüzü, sonra motoru, sonra da plaksı doğruladı bu ağır çekimde ilerleyen görünütüyü. Ve bu zincirleme reaksiyon başlattı farketmeden.. bugün de devam eden. Dün sabah 2008 doğumgününde evde projeyle cebelleşirken tam 12de kapımda pastayla belirdiği fotoğrafları buldum alakasız bir dosyanın içinde. Öyle bir iç çekmişim ki patron üstüne alındı, o kadar yani.. Gerçekten mutluyuz.. Bunun üstüne tanışmamızın hatta çıkmamaya başlamamızın vesilesi Ayça feysbukundan özledimm mesajları atarken " doğumgünüme geliyorsunuz değil mi?" yazınca burda 2. çoğul şahıs beni aniden korkuttu ve bunu fysbukunda yapamayacağıma karar verip aradım. Anlatırken yine bir hüngür şakır.. Ne zaman ağlayacak daha fazla göz yaşım kalmadığını düşünsem, yenileri peşi sıra geliyorlar. Ayça işte bu eşeğin aklına karpuz kabuğu düşüren. Eşek ben, karpuz kabuğu da Arda tabii ki.. Tutturdu yok, ben onun daha önceki kaç sevgilisinde yanındaydım. Bunun sebebi bu olamaz, seni de seviyor bariz.. başka bir şey var.. ben bir konuşayım. Ne kadar aksine ikna etmeye, artık umut olmadığını anlatmaya çalışsam da boşuna. Sen bir dur ben konuşayım sana döneceğim diyor bir de. Ne diyeceğini hiç bilmiyorum, bilmek istediğimden emin olup olmadığımı dahi bilmiyorum.

Deli gibi feysbukuna bakıyorum, faal feysbuku hayatı bir duraklama dönemine girmiş. MySpace'ine baktım bugün 21 Mayıs'ta yazmış en son.. Durumu Bekar. Harika değil mi? Ne çabuk alışmış. Haa.. bu arada.. Ayça'nın Arda'yla 2-3 hafta önce karşılaştığını ve Arda'nın Beşiktaş Meydanı'nda kayıyor olduğunu ve aşırı mutlu gözüktüğüü söylemiş miydim? ve benden hiç bahsetmediğini..?

Bi de, bi de.. fotoğraf makinesini her elime aldığımda ağlıyorum diye bırakmış olduğum fotoğraf dersinden C'yle geçtiğimi..?